1 Ağustos 2008 Cuma

YAŞANMIŞ BİR HİZMET ÖYKÜSÜ

NELER OLUYOR HAYATTA ?

Fifth Avenue, New York’un en tanınmış caddelerinden biridir. Lüks ve pahalı mağazalar iyi giyimli bay ve bayan alıcılarını bekler bu caddede.
Alışveriş yapanların yiyecek ihtiyaçlarını karşılamak için yine kaliteli ve güzel yemek yerleri vardır bu caddede. Bunlardan birine, çok ünlü markalar zincirine sahip olan T.G.I Fridays de yemeğe gittik eşim ben ve iki çocuğumla. Çok fazla müşteri yoktu, belki beş altı masa dolu idi. Bizim hemen yanımızdaki masada ise genç bir çift oturuyordu. Onların bizden biraz önce gelmiş oldukları mönüyü incelemelerinden belli idi.
Lokantada bir çok garson dolaşmakta ve kendi aralarında bir şeyler konuşmakta idiler. Biri ile göz göze gelince, bizim masaya da mönüleri bıraktı ve gitti. Biz seçimimizi yaptık, aynı anda yan masadakiler de seçimlerini yapmışlar ve garsona söylemeye hazır durumda bekliyorlardı.
Neyse sonunda garson geldi, önce yan masadan sonra bizden siparişleri aldı ve gitti.
Biraz sonra içecekleri getirdi bize. Eşim meyve suyu istemişti ama bize kola gelmişti. Kendisini uyarmama fırsat kalmadan arkasını döndü ve gitti garson. Bu arada oğlumun elma suyunu masaya koyarken sallayıp taşırmıştı ve masaya meyve suyu dökülmüştü. Ben iyi niyetli bir beklenti ile herhalde bez alıp gelip silecek diye bekledim. Tabi garsondan bundan sonraki beş dakikada hiç ses çıkmadı. Diğer garsonlar bir köşeye birikmişler, bir şeyler konuşuyordu. Onlardan birini gözümle çağırdım, o da bana bizim masanın garsonunu işaret etti. Sessiz anlaşma harika idi, ama bizim garson hiç oralı değildi. Ya masalar arasında dans ediyor, içeri, mutfağa koşturup geliyor ya da arkasını bize dönüp arkadaşları ile sohbet ediyordu. Bütün bunlar olurken on beş dakika geçmiş ve makul yemek bekleme süresi aşılmıştı.
Yan masadakiler de aynı sorunla karşı karşıya idi ve sabırla beklemekteydiler. Ben hızlı bir müdahale ile garsonu yakaladım ve meyve suyunun yanlış geldiğini, oğlumun meyve suyunu kendisinin taşırdığını ve masanın temizlenmesi gerektiğini anlatmaya çalıştım ama bana bunların ne kadar normal olduğunu neden şikayet ettiğimi anlamadığını belirten bakışlarla karşılaştım. Ama bu bakışlar yalnız bakış olarak kaldı ve benim konuşmama meydan bırakmadı. Ben müşteri olmanın ve haklı olmanın önemine dayanarak ısrarla bir şeyler yapmak isterken, eşim masayı sildi ve beni sakinleştirdi. Biraz sonra yan masadakilere yöneldi bizim garson ve kendilerine hesabı getirdi. Bunun üzerine patlayan genç daha siparişlerinin gelmediğini anlatmaya çalışıyordu. Kızgın gencin hışmından hemen arkasını dönerek kaçan garsonun arkasından bakarken, yan masadakilerle göz göze geldik.
Genç, bana “Welcome to America” dedi, alaylı bir biçimde. Onunda sabrı taşmıştı belli ki.
Gerçekten, dünyanın en ileri ülkesinde, bu ünlü caddede, bu ünlü lokantada yaşananlar inanılacak gibi değildi. 25 dakikadır bekleyen müşteriye yemekten önce hesap gelmişti. Biraz sonra yan masadakilerle konuşmaya başladık ve kendilerinin et falan gibi pişmesi gereken, bu nedenle gecikebilecek bir sipariş vermediklerini yalnız karışık salata istediklerini öğrendik.
Geleli yarım saat olmuştu. Biraz sonra hem bize hem yan masaya yemeklerimiz geldi. Garson, inanılmaz pişkinlikle sırıttı ve özür falan dilemeden , afiyet olsun demeden ( İngilizce’ de doğru dürüst bir afiyet olsun yoktur ama yine de “buyurun” ya da “ yemeğinizden zevk alacağınızı umarım “ gibi nazik sözler söylenebilir ), arkasını döndü ve gitti.
Yemeğimizle birlikte, mönüde belirtildiği gibi bir salata gelmesi gerekiyordu. Ama gelmemişti. Ben artık garsondan bir şey beklemediğim için , buranın müdürüne gittim ve tüm olanları , yan masanın sorunu dahil, anlattım. Müdür tam buraya layık biriydi. Uyur gezer gibi bir adam, yine de “ben hallederim” dedi. Biraz sonra garson bizim masaya yaklaştı, müdür herhalde ona delege etmişti, ve sorunu sordu. Ben de “mönüde bu yemekle birlikte çorba veya salatanın verilmesi gerekiyor” dedim. O bana aynı pişkin tavırla “o zaman başlangıçta sipariş etmeniz gerekirdi” dedi. “ Siz söylemediniz, ben de getirmedim.”
Hayretle açılan ağzımdan başka bir sözcük çıkmadı, çıkamadı. İsterseniz salatayı getireyim diyecek diye ödüm koptu, belki ondan. Daha sonra yabancı olduklarını öğrendiğim yan masadaki gençlerle bakıştık ve sessizce anlaştık.

Hiç yorum yok: