1 Ağustos 2008 Cuma

DEĞİŞMEYEN TEK ŞEY DEĞİŞİM DEĞİLDİR

DEĞİŞMEYEN TEK ŞEY DEĞİŞİM DEĞİLDİR

Türkiye’nin en güzel sahillerinden birinde Kemer’de tatil yapıyoruz. Nefis bir kıyı şeridi, harika bir deniz, eşi bulunmaz bir doğa güzelliği kısacası,ve bütün bunların üstüne sırtımızda kalemlere göklere çizilmiş gibi duran Olimpos dağları. İlk iki gün tatil köyünü iyice tanıdıktan sonra üçüncü gün iskelede demirlemiş buluna tekneye gidiyoruz ve o bizi ve bizim gibi konukları yarım günlük tekne gezintisine götürüyor. İlk önce Kemer’e doğru kıyıdan gidiyoruz, sonra şehri geçip ileriki koylardan birinde demir atıyoruz. Paletler ve gözlükler hazır. Enfes maviliğin içine dalıyor maviden yeşile renk ziyafeti yaşıyor yanımızdan geçen balıklarla sohbet ediyoruz. Kayalar doğru gittikçe biraz da derine gidebilirsek çeşitli balıklar bizi karşılıyor motor koya girilmeden önce susturulduğu için kaçmıyorlar. İnsan bu güzellikten yorulmuyor ama arada bir tekneye çıkıp dinleniyor sonra yine denize atlıyoruz. Dönüşte Kaptanla sohbet ediyoruz. kaptana kendisinin hayatına özendiğimi çıtlatıyorum. Ne mutlu olmalı o. Her gün bu güzelliğin içinde. Ama o bana garip garip bakıyor , tüm yazı burada böyle geçireceğini söylüyor ve “bir an önce Ekim olsa da İstanbul’a gitsek” diyor.
İnsan bu güzellikten sıkılır mı ? diye düşünüp, kaptanı elindeki değerin ayırdında olmamakla suçlayarak toptan bir yargıya varmak yerine bir başka açıdan bakmaya ve daha derin düşünmeye çalışıyorum ve hayatımızda sürekli değişiklik aradığımızı hatırlıyorum. Her gün aynı elbiseyi giymiyoruz, değiştiriyoruz, yolumuzu değiştiriyoruz, evimizin eşyalarını değiştiriyoruz, dinlediğimiz radyoyu, izlediğimiz Tv kanalını değiştiriyoruz. Arada bir arkadaşlarımızı değiştiriyoruz, işimizi değiştiriyoruz, bazıları eşini de değiştiriyor. Sanki değiştirdikçe daha iyi hissediyoruz kendimizi. Herkes değiştirdikçe çevre de değişiyor. Yollar, teknoloji, medya, diğer insanlar derken herkes el birliği ile bir şeyler değiştirmeye çalışıyor.

Öte yandan popüler entellektüel kültür bazı kavramları çok seviyor ve yeni keşfedilmiş gibi ortaya atıyor, ona sarılıyor ve sakız gibi çiğneyip ağzından düşürmüyor. Bu kavramlardan birisi Bilginin güç olduğu, diğeri ise değişimin kaçınılmaz olduğu. Oysa bu iki saptama da yüzyıllar önceden biliniyordu. Francis Bacon 1500 lü yıllarda bilgi güçtür demişti. Değişimin kaçınılmaz olduğunu ve her şeyin değiştiğini ise bir yurtdaşımız bundan 2500 yıl önce bu topraklarda söylemişti. Efesli Herakletius ( M.ö 540-480) Artemis tapınağında bir yandan çocuklarla aşık oynayıp siyasilere ders verirken, öte yandan her şey değiştiği halde değişmeden kalan bir tek şeyin olduğunu söylüyordu. Yok bilemediniz, bu, değişim değil beklediğiniz gibi. Değişmeyen tek şey Logos’tur. Logos’un tam anlamı Yunanca’dan başka bir dile çevrilemiyor. Söz , anlam, düşünce ve akıl kavramlarının tümünü kapsayan bir sözcüktür logos. Bu dört kavramın birbirleri ile zincirleme bir ilişkisi olduğu ilk bakışta göze çarpmakla beraber daha derinde neler ifade ettiklerini anlamak biraz zor. Zaten Herakletius’un çağdaşı olan, dünyanın en bilge kişisi Sokrates bile onun söylemleri için şöyle demiş: “ Anladıklarım çok güzel, öyle sanıyorum ki anlamadıklarım da.”

Kim ne derse desin siz kendinize bakın. Değişimin dinamiğini kavramak Herakletius’u anlamak kadar zor olabilir ama kendinizi tanımak, çevrenizi anlamak, gelişen olayları izlemek, bütün bunları kavramak tek bir şekilde mümkün görünüyor. O da kendi içimizde ve bizim onu kullanmamızı bekleyen Logosun işi değil mi?
Peki logos daha basit anlatılabilir mi? Ben tüm yukarıdaki kavramları içeren ve değişmeyen bir şey biliyorum. Logos’un onun olduğunu iddia etmek gafletine düşebilirim belki. Bence bu “sağduyu”dur. Özel hayatımızda ve iş hayatında , her zaman, her ortamda ihtiyacımız olan , her yaklaşımda bize destek olacak olan sağduyumuz eksik olmasın.

Hiç yorum yok: